DELİLİK DÜŞÜNCEDE

DELİLİK DÜŞÜNCEDE

Deliliğin ne olduğunu tam olarak tanımlayabilen var mıdır aramızda? “Sen, delisin!” dediklerinde neden kendimizi oldukça kötü hissediyoruz?

Delilik dediğimiz mertebeye öyle kolay gelemeyiz. Deli olmak için önce, her ne durum içerisindeysek, yanmak, o konuda o an hissedilenin en üst noktasına varmak gerek. Bugün, her zaman olduğu gibi yeni birileri eklendi yaşamıma. Bu saygıdeğer insanlardan birisiyle sohbet ederken meraklı gözlerle: “Hocam, biz deli miyiz acaba? Dikkat ediyorum da çevremizdekiler farklı bakıyorlar bize. Bazen deli olduğumu direkt suratıma söyleyenler de olmuyor değil.” dedi. O an, üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim. Çok kısa bir süre içerisinde, kendimi toparladım ve “ Sakın, öyle düşünmeyin! Bu yaşamda kimin deli; kimin akıllı olduğuna ne siz ne de ben karar verebiliriz.” dedim. Bir anda yeni arkadaşımın o eski bakışlarının gittiğini; yerine taptaze, sanki yeniden doğmuş gibi bir varlığın belirdiğini duyumsadım. Böyle olmasının tek nedeni, o ana kadar yaşadıklarının belirtileri karşısında görmüş olduğu nezaket ve delilik birlikteliği.

Delilik Üzerine

Delilik üzerine söylenmiş çok söz; yazılmış çok yazı; resmedilmiş çok resim var. Batı dünyası sanat tarihinin en tanınmış ve en etkili şahsiyetlerinden Hollandalı art izlenimci ressam Vincent Van Gogh’ un “ Normallik, asfalt bir yoldur. Üzerinde yürümek kolaydır; ama üzerinde çiçekler açmaz.” sözü, beni her zaman etkilemiştir. Çevremizdekilerin bize tuhaf, çılgın ya da açıkça deli sıfatını takması, bize özgürlüğün kapılarını açmakta. Kazanılan bu özgürlük işimize nasıl yarar? Deli, çılgın… gibi sıfatları taşırken yaptığımız hiçbir şeyden sorumlu değiliz. Ne yaparsak yapalım: “ Delidir, ne yapsa yeridir.” sözünü duyarız sadece. Deli mertebesi, kişiyi özgürleştirirken sadeleştirir de. Dünyanın keşmekeşliğini düşünmek yerine, günün getirdiği siyasi, sosyal yapıyı eleştirmek yerine üretime geçer deli olan. Ürettikçe de saygınlık kazanır çevresinde, önceden ona deli olduğunu hissettirenler tarafından. Deli olunca içe döner insan; dışarıyı tamamen bırakır. İnsanın kendi içine bakması, sessiz kalıp sadece ruhunu dinlemesi ve böylece de yaratıma geçmesi, bulunması güç olan erdemlerden. İçe bakarken, yeni, renkli dünyalar olduğunu görürüz. Kendimizi keşfederiz. Sonrasında da neler yapabileceğimize bakarız ve yaparız da.

 

Benden Başka Var mıdır?

Önceden olsa “Dünyanın başka bir yerinde benim gibi deli var mıdır?” diye düşünürdüm. Belki de onlar da aynı soruyu soruyorlardı ve de soruyorlardır kendilerine. Aynı coğrafyada olunmasa da delilik hissiyatı, diğer hissiyatlar gibi evrenseldir. Sadece, toplum olarak akıllı olmanın kriterleri bizde kalın çizgilerle belirlenmiş. Bu çizgilerin dışına çıkmak demek, deliliği çağırmak demek. Çizgilerin kalınlığı da deli gibi davranmanın verdiği rahatlığı kabullenebilecek durumda değil. Kalın çizgiler, belirlenmiş kurallar, topluma enjekte edilen doğru ve akıllı düşünme, olanı eleştirel değil de olduğu gibi kabullenme ve de bunu öylece devam ettirme, çoğumuzun kaderi gibi olmuş durumda. Oysaki delilik, eleştirel bakış içinde bize, olanı devam ettirirken yenileme ve geliştirmeyi de sağlar. Herhangi güzel ve yararlı bir şeyin oluşumunda delilik, göz ardı edilemeyecek kadar güçlü bir erdem. Amerikalı şair, yazar, editör ve edebiyat eleştirmeni olan Edgar Allan Poe: “İçinde biraz delilik olmayan hiçbir büyük deha yoktur.” demiş. Delilik üzerine yazılmış birçok söz, deneme, şiir…  bulabilir ve okuyabilirsiniz. Fakat, esasen deli olmanın hafifliğini, yaratıcılığını yaşamak, bambaşka bir duygu. Bence delilik, bulunmaz bir nimet. Deliliği tanımlaya çalışmak yerine; yaşamı olduğu gibi duygularımızla karşılayalım. Bize biri deli dediği zaman da kendimizi çok iyi hissedelim. Demek ki: “Başkalarını değil de kendi yaşamımı yaşıyorum ve her an yeni bir şeyler üretip yaşatıyorum.” deyip de mutlu olalım!

Banner Bottom

Hiç resim yok
?>