Opera Denilince...

Opera Denilince...

Hayatımda ilk kez bir websitesinden ve kıramayacağım bir arkadaşımdan “sitemizde köşeyazısı yazmanı istiyoruz” diye teklif gelince hem şaşırdım, hem altından kalkabilir miyim diye ürktüm, hem de sevindim açıkçası.. Sizinle ilk yazımı paylaşmadan önce bilmeyenler için kısaca kendimden bahsedeyim.. Ben Vasfiye Çakırtaş Çubukçu. Bakanlar kurulu kararıyla 1998’de Hacettepe Üniversitesi devlet konservatuvarı opera anasanat dalına gönderildim, ordaki iki aşamalı sınavları geçerek çok uzun aradan sonra orada okumaya hak kazanan Kıbrıslı oldum. 7 yıllık zorlu eğitimim sonrası 2005’de kendi kararımla adaya dönerek burada ülkem ve opera adına ne yapabilirim diye ailemle araştırmaya başladık. En yüksek devlet yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerden sonra, aslında bu adada yapılabilecek tek şeyin öğretmenlik olduğunu ta o anlardan anlamıştım..Buna da şükür deyip 2005 yılında Lefkoşa Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde şan hocalığı yapmaya başladım..

O zamanlardan anlamıştım. Bizim ülkemizde herhangi bir ‘devlet opera ve balesi’ olmadığından tek yapabileceğim şey, şan hocalığı olup, bir yandan da kendimi geliştirmeye devam etmekti..Bizim mesleğimiz performansa dayalı olduğundan, sürekli çalışıp kendimizi geliştirmek durumdayız. Spor gibi düşünün... :) Öğrenci olduğum zamanlardan ta bu zamana kadar gerek burada gerekse TÜrkiye,de ve yurtdışında birçok konserler ve temsiliyetler yaptım..

Opera denildiği zamanlar insanlarda hep bir önyargı ve merak uyanıyor..O yüzden de kısaca operanın aslında ne olduğunu ve nasıl geliştiğine bir bakalım. Opera, genellikle konusunu tarihten,  mitolojiden, efsanelerden veya güncel olaylardan alan, sözlerinin tümü veya bir çoğu müzikle bestelenmiş, içinde görsel sanatların tümünü barındırabilen (Dans, Dekor, Kostüm, Işık vb.), teatral formda bir sahne eseridir. Opera sanatının anayurdu İtalya’dır. Rönesans’ın başlıca merkezlerinden biri olan Floransa, müzikli sahne eserlerinin de beşiği sayılır. İncelemelerden, opera fikrinin bu şehirdeki bazı müzikçi ve şairlerin birleşerek eski Yunan oyunlarına benzer eserler yazmak istemelerinden doğduğu anlaşılıyor. Örnek olarak “Yunan Trajedisi” alınınca eşlik edecek müziğin nasıl olacağı problemi tartışmalara yol açmış, mısraları Renuccini tarafından yazılan ve Peri tarafından 1594’de bestelenen Euridice adlı ilk opera sanat çevrelerinde büyük heyecan uyandırmıştı.Aydınlanma çağının yaşandığı 18. yüzyılda opera; “Opera Seria” (ciddi konulara eğilen opera), “Opera Buffa” (güldürü ağırlıklı opera) ve daha sonrasında “Grand Opera” (gösterişli, büyük opera) türlerinde gelişim gösterdi. 18. yüzyılın ilk çeyreğinde, libretto yazılmasında en büyük etken İtalyan akademileriydi. Gerek opera gerekse tiyatroda uzun soluklu eserlerin perde arasına, hafif interlüdler, diyaloglara dayalı komediler, skeçler veya danslar koymak yerleşmiş bir gelenekti.bunlara da intermezzo denilmekteydi..opera çeşitleri Opera Buffa (komik opera), opera seria (ciddi operalar) ve daha sonrasında “Grand Opera” (gösterişli, büyük opera) türlerinde gelişim gösterdi.

Kısaca opera hayatımıza konu olabilecek herşeyin ses, müzik, orkestra, bale ve oyunculukla birleşmesinden oluşan çok zengin bir sanat türüdür.

Yaptığım her konserde insanların önyargısını kırmak adına, repertuvarıma her zaman Türk operalarından eserler, dünyaca ünlü napolitenler, müzikallerden seçmeler koyuyorum ve mutlaka finali sevgili Kamran Aziz’in Kıbrısım şarkısıyla yapmaya özen gösteriyorum. İnsanlar kendi dillerinde olan veya kulak aşinalığı olan şeyleri dinlemekten daha çok zevk alıyorlar.. Bunu tecrübelere dayanaraktan söylüyorum.. Kıbrıs’ta herkesin bildiği gibi sanata çok önem verilmiyor.. Hele ki şu günlerde üzücü trafik kazaları, Kıbrıs sorunu, eğitimdeki kaos bizleri son derece üzmekte ve düşündürmektedir.. Kendi adıma şunu söylemekte yarar görüyorum. Ne zaman arkadaşlarımla veya tek başıma şan konseri yaptıysam çok şükür ki; hem o salonlar doldurmayı başardık, hem de gecenin sonunda insanların operaya veya şan tekniğiyle şarkı söylemeye karşı önyargılarının kırıldığını gördüm.. Bu her zaman beni çok mutlu etti ve etmeye devam edecektir.. Kıbrıslı Opera sanatçısı olarak, benim en büyük amacım, birbirinden güzel Kıbrıs şarkılarımızı elimden geldiğince dünyanın farklı ülkelerinde icra etmek ve biz de burdayız dedirtebilmektir.. Örneğin bundan yaklaşık 3 hafta önce KKTC’nin 33.yıl kutlamaları çerçevesinde kısa bir konser yapmak için KKTC Azerbaycan temsilciliğimiz tarafından Bakü’ye davet edildim ve sevgili piyano eşlik hocam Prof. Cevanşir Guliyev’le Azeri ve Kıbrıs şarkılarından oluşan güzel bir repertuvar sunduk. Orada hem çok güzel ağırlandık ve karşılandık, hem de çok güzel tepkiler aldık.. Benim için en anlamlı olan şey ise, oradaki Azeri konuklarımıza Kıbrıs şarkılarını söylemek oldu.. Türkiye, Londra ve Prag’tan sonra, Azerbaycanda’da Kıbrıs kültürümüzü tanıtmaktan dolayı son derece gurur duydum.. Allah izin verirse, bunu yetkillerimizin destek ve isteğiyle, Dünyadaki elçikilerimizin davetleriyle sürdürmeyi çok istiyorum. Umarım bu dileğim gerçekleşir..Kısaca Opera kafamızda oluşturduğumuz önyargılar gibi bir sanat çeşidi değildir. Evet çok tiz notalara çıktığımızdan dolayı onu ‘bağırmak’ diye algılayan bir zihniyete sahip bir çoğunluk var, rahat operalarda solistler mikrofon kullanmadığından dolayı, doğal sesle yapılan bir sanat çeşididir. Ayrıca her operanın, aryanın, düetin, terzettin bir konusu vardır ve içinde çok derin anlamlar barındırır.

Hadi şimdi önyargınızı bir kenara koyarak Youtube’tan herhangi bir opera parçası dinleyin ya da benim adımı yazarak kendi videolarımdan birini izleyin.. Eminim ki pişman olmayacaksınız... Hepinize esenlikler dilerim, sevgiler..

Vasfiye Çubukçu

Opera Sanatçısı/Şan Eğitmeni

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Banner Bottom

Hiç resim yok
?>